Eğitim alanındaki inkılaplar sırayla; Maarif Teşkilatı Kanunu, Türk Harflerinin Kabulu, Millet Mektepleri ve Üniversite Reformu’dur.
Medreseler, Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş dönemlerinde eğitim kadrosu ve programları açısından oldukça ileriydi. Ancak XVII. yüzyıldan itibaren diğer devlet kurumlarındaki gerileme eğitim kurumlarına da yansıdı. Devletin çöküşünü engellemek isteyen Osmanlı Devleti, eğitim kurumlarında yenilikler yapmayı arzuladı. Arka arkaya gelen savaşlar ve iç karışıklıklar eğitim alanındaki reformları engelledi. XIX. yüzyılın sonlarına ve XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde azınlık ve yabancı okullar devlet denetimi dışında kalmıştı. Özellikle Balkan Savaşlarındaki yenilgiler, Osmanlı aydınları arasında eğitim sisteminin sorgulanma sürecini hızlandırdı. I. Dünya Savaşı sürecinde ise Türk milleti, genç ve eğitimli nüfusunun önemli bir kısmını kaybetti.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile çeşitli kurumlara bağlı olan devlet okulları, medreseler, kilise teşkilatlarına bağlı azınlık okulları ve yabancı okullar Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Böylece eğitim sistemimiz millîleştirildi. Ayrım yapılmaksızın tüm eğitim kurumları Türk milletinin bağımsızlığı, ilerleme ve gelişimini hedef alacak şekilde yapılandırıldı. Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti halkı, millî egemenlik ilkesi doğrultusunda ortak hedefe yönelen bir millet haline geldi.
Eğitim Alanında Yapılan İnkılaplar konusunu başlıklar halinde inceleyelim.
Maarif Teşkilatı Kanunu (2 Mart 1926)
Bu kanunla eğitim sistemi milli olarak, ilk ve ortaöğretim programları belirlendi. Eğitim hizmetleri çağdaş bir yapıya kavuşturuldu. Maarif Teşkilatı Kanunu ile okul açma izni bakanlığa bağlandı. Müfredat programları halkın ihtiyaçlarına göre düzenlendi. Bu aşamadan sonra eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla ülke genelinde ilkokul, ortaokul, lise ve yüksekokul açma yoluna gidildi.
Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928)
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde toplumda okur-yazar oranı oldukça düşüktü. Atatürk, Türk toplumunun eğitim seviyesini yükseltmek istiyordu. Bunun ancak Türk diline daha uygun olan Latin harflerinin kabulü ile mümkün olacağını düşünüyordu.
Arap harflerinin Türkçeye uyarlanmasıyla kullanılan yazı sisteminden Latin harflerine dayalı olan Türk alfabesine geçilmesi kararı alındı. 1 Kasım 1928’de TBMM yeni Türk harflerini kabul etti. Aynı yıl başka bir değişiklikle milletlerarası rakamlar da kabul edildi. Türk harflerinin kabulü sonrasında millet mekteplerinin açılmasıyla toplumda okur-yazar oranında büyük bir artış sağlandı.
Millet Mektepleri (1928)
Harf inkılabından sonra Millet Mektepleri açıldı. Atatürk, bu çalışmalara bizzat katılarak “Millet Mektepleri Başöğretmeni” unvanını aldı. Bu okulların amacı halkın okur-yazar oranını artırmak ve yeni harfleri öğretmekti. Millet Mektepleri’nde yeterli öğretmen olunmadığında askerliklerini onbaşı ve çavuş olarak yapanlar eğitmen olarak görevlendirildi. Bunun ardından köy öğretmen okulları açıldı. Bu okullarda temel eğitimin yanı sıra mesleki eğitime de önem verildi. Millet Mektepleri’nin açılmasıyla birlikte toplumsal okur-yazar oranında büyük bir artış sağlandı. Okullarda sunulan mesleki eğitimle birlikte halkın iş sahibi olması ve ekonominin gelişmesi yönünde önemli adımlar atılmış oldu. Böylece Türk inkılabının temel hedefi olan Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine taşıma amacına yönelik eğitim alanında önemli kazanımlar elde edildi.
Üniversite Reformu (1933)
Atatürk’ün temel hedefi Türkiye’yi çağdaş medeniyet ve kültürle buluşturmaktı. Bunun yolu da bilim ve teknolojiden geçmekteydi. Dönemin önde gelen yüksek eğitim kurumu olan İstanbul’daki Darülfünun’un çağdaş bilimi üretecek bir seviyeye gelmesi gerekiyordu. Atatürk, üniversite reformu konusunda köklü bir çözüm bulmak üzere harekete geçti. Objektif ve doğru bir karar alabilmek için İsviçreli pedagoji profesörü Albert Malche’ı (Albert Malş) 1932 yılı başında bir reform tasarısı hazırlamak üzere İstanbul’a davet etti. 29 Mayıs 1932’de hükümete sunulan rapor doğrultusunda 1933’te çıkarılan yasayla TBMM, Darülfünun’u ve ona bağlı bütün kurumları kadro ve örgütüyle birlikte iptal etti. Millî Eğitim Bakanlığı’nın İstanbul’da yeni bir üniversite kurması kabul edildi. İstanbul Üniversitesi, 1 Ağustos 1933’te yeni kadro ve yapısıyla hizmet vermeye başladı. 18 Kasım 1933’te İstanbul Üniversitesi “ilk ve tek” üniversite olarak eğitime başladı.
1933 Üniversitesi reformu, eğitim sistemimizin gelişiminde son derece önemli bir rol oynamıştır. 1943’te çıkarılan bir kanunla İstanbul’daki Mülkiye Mektebi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne dönüştürülerek Ankara’ya taşınmıştır. Yine 1925’te kurulan Ankara Hukuk Mektebi, Hukuk Fakültesi adını almıştır. Bu on yıllık süreç içinde İstanbul Üniversitesi’nde çok sayıda enstitü kurulmuş; Tıp Fakültesi’nde birçok klinik açılmıştır.
Atatürk, üniversiteleri Türkiye’nin bilim ve kültürünü geliştirecek kuruluşlar olarak görmekteydi. Üniversitelerin 1930’lardan itibaren hızla ilerleyen millî kültür politikasının bir aracı olarak çağdaş bir yapıda oluşmasına özen göstermiştir.
Türkiye’nin akademik araştırma ve çalışma düzeni, akademik potansiyeli ile çağdaş medeniyet ve kültüre bakışı, Atatürk’ün hazırlamış olduğu üniversite reformunun bir sonucudur.
Eğitim Alanında Yapılan İnkılaplar konusunu daha iyi anlayabilmek için “Eğitim – Öğretim Alanındaki Diğer Gelişmeler” başlıklı yazımızı okumanızı öneririz.